51 ürün
Atlı Masalları
Tutsaklar, ejderhalar ve heyecanlı maceralar...
Atlı Masalları, Italo Calvino'nun derlediği İtalyan Masalları'ndan yapılan bir seçme. "Yedi Başlı Ejderha" (Toscana masalı), "Üç Şato" (Monferrato masalı) ve "Uyuz Delikanlı" (Abruzzi masalı) masallarının yer aldığı seçmeyi Gianluca Folì resimlemiş.
Tutsaklar, ejderhalar ve heyecanlı maceralar bizi masal dünyasının zenginliğinde gezdiriyor.
Efsunlu Eşya Masalları - İtalyan Masalları
Gerçek ile gerçekdışı arasında masal dünyasının zenginliği...
Efsunlu Eşya Masalları, ItaloCalvino'nun derlediği İtalyan
Masalları'ndan yapılan bir seçme. "İncirden Hiç Bıkmayan Kral Kızı" (Romagna masalı), "Çoban Sarayda" (Toscana masalı), "Sihirli Yüzük" (Trentino masalı) ve "Kuzey Rüzgârı'nın Hediyesi" (Toscana masalı) masallarının yer aldığı seçmeyi Irene Rinaldi resimlemiş.
Sihirli yüzükler, dilediğini yerine getiren kutular, konuşan hayvanlar ve birdenbire değişen hayatlar...
İtalyan ve dünya edebiyatının en önemli yazarlarından ItaloCalvino 1923 yılında Küba'da doğdu. Romanları, hikâyeleri ve denemeleri dünya çapında okundu, sevildi. Çocuklar için de yazdı, ama bütün iyi kitaplar gibi bunlar da her yaştan okura seslenen kitaplar oldu. İkiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron, Varolmayan Şövalye bunlara örnek verilebilecek başlıca eserleridir.
Dünya Denen Koca Okul
Dünya Denen Koca Okul İtalya'nın en iyi çocuk edebiyatçılarından biri olarak nitelenen Rodari'den hayata yeni başlayanlar için alçakgönüllü ve iyi kalpli bir küçük kılavuz.
Dünyaca ünlü İtalyan yazar ve gazeteci Gianni Rodari (1920-1980) küçük yaşlardan itibaren edebiyata, yazmaya ve müziğe özel bir ilgi duydu. Öğrencilik yıllarında öğretmeni Nazerano Ferrari'nin, "İnsanlığın büyük insanlardan çok, iyi kalpli insanlara ihtiyacı var" cümlesinden dolayı, yazdığı kompozisyona en yüksek notu verdiği Rodari, hayatı boyunca "iyi bir insan" olmak için çalıştı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında ülkesindeki faşizme karşı direniş mücadelesine katıldı. Savaş sonrası, önemli İtalyan gazetelerinde yöneticilik yaptı. 1950'den itibaren çocuklar için yazmaya başladı. 1970'te çocuk edebiyatı dalında verilen en saygın ödülü, Hans Christian Andersen Ödülü'nü alınca ünü dünya çapında perçinlendi.
Rodari'nin kaleminden Dünya Denen Koca Okul Allegra Agliardi'nin desenleri, Filiz Özdem'in çevirisiyle...
Bir Lokmalık Masallar
Tavşan dişli ejderhalar, sakar kediler... Hepsi burada...
Tavşan dişli ejderhalar mı istersiniz, uçan tavşanlar, sakar kediler, elma ağacına çıkan kirpiler...
Hepsi burada... Feridun Oral'dan kısa, kısacık, bir lokmalık eğlenceli masallar...
Nasreddin Hoca Nerede?
Mizah Ustası Nasreddin Hoca
Bir gün Nasreddin Hoca bir kitabın içinde durmaktan sıkılıp hayata karışmaya kalkışırsa, hiç düşündünüz mü, neler olur?
Nursel Erdoğan'ın bilge, hazırcevap ve mizah ustası Nasreddin Hoca'yı günümüze getirdiği bu eğlenceli hikâyesini Elif Balta Parks resimledi.
TADIMLIK
"Hoca dolaşırken tezgâhtaki üzümleri görünce dayanamadı. Kaç zaman olmuştu üzüm yemeyeli. Tırmanıp satıcıya en uzak üzüm salkımının arkasına oturdu. Bir taraftan sulu üzüm tanelerinden atıştırırken, bir taraftan etrafı seyrediyordu. Üzümleri aceleyle tartıp bir taraftan bağıran satıcıyı gözü hiç tutmamıştı."
Üç Ejder Masalı
Zamanını boşa geçirme!
Neden mi?
"Hiç unutmayın!" dedi Killıh. "Zaman çok hızlı akar ve geri alınamaz. Zamanını boşa geçirenler üstlerinde ejderha ateşi gibi yakıcı bir pişmanlık duyar."
Nilay Özer, dinozorların soyu tükendikten, ejderhalar yeraltına çekildikten milyonlarca yıl sonra başlayan bir masal anlatıyor: Kancadiş, Kocakanat ve Ateştüy adlı üç ejderhanın; Asürya, Mavi ve Killıh adlı üç kişinin hikayesini...
Üç Ejder Masalı'na Seçil Çokan resimleriyle eşlik ediyor.
Tadımlık
"Dinozorların soyu tükendikten, ejderhalar yeraltına çekildikten milyonlarca yıl sonraydı. Yeryüzünde insanların çağı başlamış, ilk büyük krallıklar oluşmuştu. Yeraltı dünyasının karanlık mağaralarından birinde, yumurtalarının çatlamasını bekleyen bir ejderha vardı. Çok hızlı nefes alıyor, acıyla kükrüyor, ucu iğnelerden oluşmuş bir topa benzeyen kuyruğunu mağaranın duvarlarına çarpıyordu."
Uyku Masalları
Yapı Kredi Yayınları iyi uykular diler: "Uyku Masalları".
Uykusu gelmeyen, uyumak istemeyen, bir türlü uyuyamayan çocuklar için 18 masal + küçükler için iyi geceler öpücüğü...
Kaplanlar, ayılar, tavşanlar, kurtlar, sevimli afacanlar ve daha pek çok kahraman...
Güldüren Masallar
Haydi, başlayalım masala...
Calvino, Güldüren Masallar'da insanların ve hayvanların hayatlarının sihirli ve mucizevi kesişmesini anlatan masalları bir araya getiriyor.
İtalyan ve dünya edebiyatının en önemli yazarlarından Italo Calvino 1923 yılında Küba'da doğdu. Romanları, hikayeleri ve denemeleri dünya çapında okundu, sevildi. Çocuklar için de yazdı, ama bütün iyi kitaplar gibi bunlar da her yaştan okura seslenen kitaplar oldu. İkiye Bölünen Vikont, Ağaca Tüneyen Baron, Varolmayan Şövalye bunlara örnek verilebilecek başlıca eserleridir.
Eğlenceli Masallar
Yapı Kredi Yayınları çocuklar için birbirinden güzel kitaplar yayımlamaya devam ediyor.
İşte kanıtı: ?Eğlenceli Masallar".
Neler yok ki bu masalların içinde: Korsan fareler, taze fasulyeye dönüşmüş gençler, ormanı birbirine katan filler, hıçkırık tutmuş cadılar, papyon takan Noel babalar, ??kurt gibi acıkmış'' kurtlar ve daha neler neler...
Hepsi birbirinden eğlenceli 18 masal ve çocukları için gülme garantisi bu kitabın içinde.
Cesur Çocuklara Korku Hikâyeleri; Kötü Canavarlara Dikkat!
Canavarın kim olduğunu biliyor musunuz?
Belki de çok yakınınızda...
Ya onunla sokakta karşılaşırsanız? Ya güzel komşunuz ya da küçük bir çocuk kılığındaysa? Açlığını bastırmak için sizi çiğ çiğ yemeyeceği ne malum?
Korkunç, iğrenç canavarların hikâyelerini okurken ödünüz patlayacak, içiniz titreyecek, tüyleriniz diken diken olacak!
Ama gerçek kahramanlar, korkularını yenmeyi başaranlar değil midir?
Bööööö! Çatırrrrt! Kırrrrt!
Cesur Çocuklara Korku Hikâyeleri; Büyülü Orman
Haaaayıııır!!!
Gece oldu. İşte dolunay da çıktı... Dönüşsüz Orman'a girmeye cesaretiniz var mı?
Dönüşsüz Orman'da bir kurtadamla karşılaşsaydınız ne yapardınız?
Ya garip, korkunç canavarları avlayan cadılarla karşılaşsaydınız?
Dikkat edin!
Kötülüklerle dolu ormanların hikâyelerini okurken ödünüz patlayacak, içiniz titreyecek, tüyleriniz diken diken olacak!
Ama gerçek kahramanlar, korkularını yenmeyi başaranlar değil midir?
Cesur Çocuklara Korku Hikâyeleri (Ciltli)
Anneeee!!!
Yatağınızın altında bir canavarla karşılaşsaydınız ne yapardınız?
Küvetinizde bir ahtapot olsaydı? Ya da mutfağınızda korkunç bir dev görseydiniz?
Aaaaa! Kaçan kurtulur!
Bu korkunç ve zalim canavarların hikâyelerini okurken dehşete düşeceksiniz. Ödünüz patlayacak ve tüyleriniz diken diken olacak!
Ama belki de sonunda kendinizi bir kahraman gibi hissedeceksiniz!
Parmakkız
Dünyaca ünlü Danimarkalı eşsiz masal ustası Andersen'den
unutulmaz bir masal: Parmakkız...
"İşte sana bir arpa tanesi! Bu arpa tanesi köylünün tarlalarında biten ve tavuklara yem olan öteki arpalara benzemez. Bunu bir çiçek saksısına ekiver, sonrasını görürsün."
Bunlar, çocuk sahibi olmak isteyen bir kadına büyücünün ettiği sözlerdir. Kadın, büyücünün dediğini yapar ve böylece çocuk sahibi olur. Ama bu çocuk başka çocuklara benzememektedir: Miniminnacık bir kızdır.
Bu sevimli kız bir gece, ceviz kabuğundan yatağında uyurken pencereden içeri giren bir kurbağa tarafından kaçırılır. Sonra Parmakkız'ın başından birçok macera geçer.
Tahsin Yücel'in çevirisi, Buket Topakoğlu'nun resimleriyle...
TADIMLIK:
"Parmakkız birçok yerlerden geçti. Çalılıklardaki kuşlar onu gördüler mi? Aman ne güzel bir küçük hanım!' diye ötüyorlardı. Yaprak onu gittikçe daha uzaklara götürdü. Gerçek bir yolculuk yaptırttı ona.Bu arada çevresinde çok güzel bir ak kelebek uçmaya başladı, en sonunda yaprağın üzerine konuverdi. Parmakkız'a bakmaya doyamıyordu. Parmakkız çirkin kurbağadan kurtulduğu için çok mutluydu, doğanın güzelliği, güneşin altın gibi parlattığı derenin görünümü sevincini bir kat daha artırıyordu. Kuşağını çıkardı, bir ucunu kelebeğe, bir ucunu da yaprağa bağladı. Böylece daha da çabuk ilerledi."
Rapunzel (8-10 Yaş)
Rapunzel: Özgürlüğe giden yol
Masallarıyla dünyada kim bilir kaç kuşağın büyüdüğü, 19. yüzyıldan bugüne çocuklar âleminde kendilerine özel bir yer bulan Grimm Kardeşler'den efsanevi bir masal: Rapunzel...
Tadımlık:
... Böylece cadı kadının olup bitenlerden hiç haberi olmamış, ama günün birinde Rapunzel kendisine demişi ki: "Nasıl oluyor da sizi genç prensten daha zor çekebiliyorum yukarı? Prens, göz açıp kapamadan kuleye çıkıveriyor!" Büyücü kadın bunu işitince, "Vay seni hınzır kız!" diye bağırmış. "Şu söylediğin şeye bak! Ben de sanıyordum ki, bütün dünyadan koparıp aldım seni. Demek aldanmışım!"
Cadı kadın, o öfkeyle Rapunzel'in canım saçlarını tutup birkaç kez sol eline dolamış, sonra sağ eliyle bir makası kaptığı gibi gırç gırç kesmeye başlamış, o güzelim belik belik saçlar yerlere dökülmüş.
Çirkin Ördek (6-9 Yaş)
Kendi Hayatının Kahramanı Olanlara...
Yapı Kredi Yayınları, klasik dünya masallarını yayımlamaya devam ediyor.
Masallarıyla dünyada kim bilir kaç kuşak çocuğu büyüten Danimarkalı yazar H. C. Andersen'den unutulmayacak bir masal var sırada: Çirkin Ördek.Herkesin aşağıladığı, dışladığı, küçük düşürülen çirkin ördek yavrusu çocukluğunu üzüntüyle geçirse de bir gün kendi hayatının kahramanı olur...
Tahsin Yücel'in çevirisi, Dilek Yördem Ceylan'ın resimleriyle...
Küçük Prenseslere Masallar
Yapı Kredi Yayınlarından küçük prensesler için dünyanın dört bir yanından ve yeni.
Küçük Prenseslere Masallar, çocukların iyi bildiği Kırmızı Başlıklı Kız, Külkedisi gibi masalların yanı sıra, geleneksel Çin-Afrika masalları ile çağdaş Avrupa masallarına yer veriyor. Dünyanın dört tarafından derlenen bu masallar hem bugünün hem de yarının prensesleri için olağanüstü bir hazine.
Sevdalı Bulut Masalı
Sonunda, hep iyiden yana dönecek dünya...
Nâzım Hikmetten umut üstüne unutulmaz bir masal...
Sevdalı Bulut, Türkiye ve dünya edebiyatının büyük ozanı Nâzım Hikmetin yazdığı masallardan bir masal. Sevdanın, dostluğun, bağlılığın ve iyiliğin kazandığı bir dünya resmi. Kim asmak istemez ki bu resmi kalbinin duvarına?
Ayşe kızın ela gözleri gün ışığıyla doluydu. Sırma saçlarıpırıl pırıldı. Bir eliyle, sağındaki tavşanın uzun kulaklarını çekiştiriyor, öbür eliyle sol omuzundaki güvercini okşuyordu. İşte bulut tam bu sırada bahçenin üstünde belirdi. Bahçeye bir gölge düştü, ama çok durmadı, ortalık yine ışıklandı. Derken bahçeye, demin soldan sağa düşen gölge bu sefer sağdan sola düştü. Sizin anlayacağınız, bulut yukarda soldan sağa bahçenin üstünden geçmiş, sonra arkasına bakıp bahçede Ayşe kızı görünce gerisin geri yine bahçenin üstüne gelmişti. Ayşe kız da bulutu gördü. Tavşan da gördü bulutu, tanıdı da. Güvercin de gördü bulutu, kendini kurtaran bulut olduğunu anladı, kanatlarını çırptı hafiften.
La Fontaineden Masallar
17. yüzyılın en tanınmış Fransız şairi La Fontainein bazı insan karakterlerini hicvetmek amacıyla, kahramanları hayvanlar aracılığıyla kurgulayıp manzum olarak kaleme aldığı mesel fabllar Hindistandan İran, Anadolu ve Avrupaya yayılmış, bütün dünyaca ünlenmiştir.
La Fontaineden Masallar, edebiyatı masalla başlatan Dünya şairi Nâzım Hikmetin cezaevindeyken Ahmet Oğuz Saruhan takma adıyla ve kendi ifadesiyle Okunduğunda hece vezniyle yazıldığı intibaı uyandıracak (...) hece veznine stilize edilmiş serbest vezinle yaptığı çevirinin söyleyiş biçimindeki yalınlık ve Türkçe lezzetiyle okundukça renklenen, hiç eskimeyecek, evrensel bir kitap.
Meraklı Karınca Cimcim'in Serüvenleri
Bir karınca düşünün Ama meraklı mı meraklı!
Ulu ağaçlara tırmanıp uzaklara bakmak, uzaklarda gördüğü yerlere gitmek, başka yerlerde yaşayan karıncalarla tanışmak, daha da, daha da uzaklara, gökyüzüne kadar çıkmak istiyor Cesaretle yollara düşüyor, kâh bir ceviz kabuğunda dereler geçiyor, kâh bir kırlangıcın sırtında kilometreler katedip şehirler geziyor.
İşte size Meraklı Karınca Cimcim ile karınca yoldaşı Tintin ve diğer dostlarının serüvenleri
Bilgin Adalıdan hayata duyulan merak ve öğrenme hevesi üzerine çok eğlenceli bir hikâye
Üstelik meraklı kafadarların hikâyeleri bu kitapla bitmiyor, devamını bekleyin.
Kralın Piresi; (En Güzel Dünya Masalları )
Akşit Göktürkün derleyip çevirdiği masallar, farklı bir dünyada keyifli bir yolculuğa çıkmak isteyenleri bekliyor.
Kralın Piresi Tılsımlı Çekmeceye girerse ne olur?
Gök Mavisi Tavşanla karşılaşır.
Peki ya sonra? Kedi ile Köpek gibi didişirler.
Bunun üzerine, Dans Etmek İsteyen Pire, Yufka Yürekli Yoksul Kadının saçlarına zıplar
Tadımlık
James Krüss
(Alman Masalı)
Kralın Piresi
Çok eski zamanlarda kralın biri, bitten pireden tiksindiği kadar hiçbir şeyden tiksinmezmiş. Günümüzde böyle zararlı böceklere karşı kullanabileceğimiz türlü türlü haşarat tozları, ilaçlar var. Ama o zamanlar böyle ilaçlar bilinmediği için krallar bile bitten pireden kurtulamazmış. Yalnız bu kral kendine göre bir kur
Güz Masalları
Güz Masalları, Mevsim Masalları dizisinin dördüncü ve son kitabı. Yine Tarık Demirkanın derleyip çevirdiği, Feridun Oralın resimlediği bu kitap, dizinin önceki kitaplarındaki gibi dünyanın dört bir yanından özenle seçilmiş masallarla dolu...
Güz Masalları, çocuklara güz mevsiminin özelliklerini ve bu mevsimde doğanın geçirdiği değişimleri anlatırken tatilin sona erdiği, tatlı bir koşturmacanın başladığı bu günlerde, her yaştan çocuğun zevkle okuyacağı bir kitap.
Yaz Masalları (Ciltli)
Yaz Masalları, "Mevsim Masalları" dizisinin önceki kitapları Kış ve Bahar masallarında olduğu gibi, Estonya´dan Japonya´ya, Finlandiya´dan Türkiye´ye, dünyanın dört bir yanından derlenen masallardan oluşuyor.
Sadece sıcak yaz günlerinde değil, her mevsimde okunacak, çalışmanın, emek vermenin, paylaşmanın, dostluğun önemini, doğanın değerini anlatan bu masalları Tarık Demirkan derleyip çevirdi, Feridun Oral resimledi.
Bahar Masalları (Ciltli)
Mevsim Masalları serisi Bahar Masallarıyla devam ediyor... Bahar, coşkunun, neşenin, aydınlığın, uzamaya başlayan günlerin, çiçeğe duran ağaçların, kuş cıvıltılarının mevsimidir. Doğanın kış uykusundan uyanışının habercisidir. Tarık Demirkanın derlediği, Feridun Oralın rengârenk resimleriyle can verdiği bu masallar baharın coşkusunu, umudunu her zaman içinizde hissetmenizi sağlayacak.
Tadımlık
KARDELEN
Ormanlar, kırlar hâlâ kalın bir kar tabakası altındaymış. Ama artık giderek ısınan güneş, karların altındaki minik çimen sürgünlerinin kıpırdanmalarına neden oluyormuş. Derin uykularından uyanan narin çimenler minik bedenlerini harekete geçirmeye çalışıyorlarmış. Pısst, uyuyor musun daha? demiş çimenciklerden biri yanındaki arkadaşına. Evet, henüz uyuyormuş o. Yalnızca o değil, karların altında kış uykusunda yatan öteki çimenlerin hepsi hâlâ derin bir sessizlik içindeymiş. Ama erken uyanan minik çimenin seslenmesiyle, yanındaki çimencik de uyanmış. Tam da güzel bir rüya görüyormuş o sırada. Rüyasında sıcak güneşin altında gökyüzüne doğru uzanıyormuş. Sabah serinliğinin minik bedeni üzerinde bıraktığı su damlacıklarının tadını çıkarıyormuş. Bu yüzden de uyandığında bir gülümsemeyle çevresine bakınmış. Niye gülümsüyorsun? diye sormuş komşusu. Rüzgâr bizi çağırıyor, öyle değil mi? Ne rüzgârı? demiş öteki. Henüz ılık bahar rüzgârı falan yok ortada. Karların altındayız. Karların altında mıyız? diye şaşırmış uykudan uyanan çimencik. Bense bahar çoktan geldi sandım. Off, ne zaman kalkacak üzerimizden bu kar tabakası? Bitmez tükenmez kışı düşününce yeninden kederlenmiş. Yattığı yerde birazcık dönmeye çalışmış. Uyuyalım bari. Madem daha kış sürüyor, yeniden uyumayı deneyelim. Belki yine rüya görürüz. Hayır, hayır. Uyumayalım, demiş arkadaşı. Ben çoktan uyandım. Bence dışarısı artık iyice ısındı. Gel yukarıya çıkalım, karların üzerinde ne var bakalım. Deli misin sen? Nasıl çıkarız karların üzerine? İstesek de yapamayız. Biz minik çimenleriz, karların arasından yukarı çıkamaya gücümüz yetmez. Çimenciğin bu yakınmaları işe yaramamış. Arkadaşı kararlıymış. Evet, gerçekten çıkamayız, dediğin doğru. Ama bunun bir çaresi de olmalı. Onu bulmalıyız. Madem kışın bitmesini diliyoruz, madem yukarıda artık havanın ısınıp ısınmadığını merak ediyoruz, o zaman biz yapamasak bile bunu yapacak birilerini bulmalıyız. Ama nasıl? Arkadaşı bir süre yanıt vermemiş. Sonra anısızın Buldum! diye bağırmış. Zaten kısacık olan bedenini toprağa doğru iyice yatırmaya çalışmış. Elinden gelse boylu boyunca toprağa uzanacakmış. Onları uyandıracağım. Toprağın altında baharı bekleyen, ama bir türlü uyanamayan arkadaşlarımıza haber vereceğim. Sen küçücüksün, onları nasıl uyandıracaksın? diye sormuş kuşkucu minik çimen. Ama arkadaşının onun sözlerine kulak asmadığı belliymiş. Olsun, hiç olmazsa denerim. Bunu söyledikten sonra da minik gövdesiyle toprağa vurmaya başlamış. Durmadan, ara vermeden pıt pıt pıt vuruyormuş yere. Gerçekten çok ses çıkmıyormuş bu vuruşlardan, ama kalın kar tabakasının yarattığı derin sessizlikte en küçük kıpırtılar bile yankılanarak uzaklara ulaşabiliyormuş. Biraz sonra toprağın altından sesler duyulmaya başlamış. Bu sesler minik çimenin azmini daha da güçlendirmiş. Daha kararlı bir biçimde vuruyormuş toprağa. Hatta artık tıklamanın da ötesinde ağzını toprağa yakınlaştırıp seslenmeye de başlamış: Günaydıııııınnnn! Artık uyanıııııınnnnn! Toprağın hemen altında, filizlerinin arasında uyuyan kardelen yavaşça gözlerini açıp kıpırdanmış. Neler oluyor? Kim vuruyor toprağa? Ben minik çimenim dostum, uyan artık. Minik çimen mi? Sen uyandın mı? Elbette dostum. Uyan artık, uyku zamanı geçti. Sen uyandıysan ben çok bile uyumuşum demektir, demiş kardelen ve minik başını toprağın üzerine doğru uzatmaya başlamış. Zaten başını kaldırır kaldırmaz sabırsızlıkla kendini bekleyen minik çimenlerle karşılaşmış. Özlemle kucaklaşmışlar. Nemli topraktan başını çıkarması kolaymış. Ama üzerlerini kalın bir yorgan gibi kaplayan kar tabakasını nasıl delecek, yeryüzüne nasıl çıkacakmış? Biliyorum sen cesur bir kardelensin, demiş minik çimen. Bizlerin, artık uyanan tüm bitkilerin de tek umudusun. Bunu başarabilirsin! Yapacağın tek şey yılmadan gökyüzüne doğru yükselmek. Bu kar tabakasının artık çok kalın olduğunu sanmıyorum. Yukarıdaki güneşi hissedebiliyorum. Artık bizim zamanımız geliyor. İlkbahar geliyor, inan bana. Çıkıp bakman gerek. İlkbahar güneşinin gökyüzündeki yerini alıp almadığını öğrenmemiz gerek Bunu da bir tek sen yapabilirsin. Kardelen fazla nazlanmamış. Derin bir nefes almış ve küçük vücudunu yukarıya doğru yükseltmeye başlamış. Gerçekten de hiç zor olmamış. Kısa bir süre sonra kardelen birden başının kar tabakasının üzerine çıktığını fark edivermiş. Ne kadar güneşli burası, diye seslenmiş çimenciklere. Gökyüzü ne kadar mavi. Kardelenin sevinç çığlıklarını duyan yalnızca küçük çimenler değilmiş. Gökyüzünde bahar sıcağını çevresine yaymaya çalışan güneş de duymuş. Bu sevinç çığlıkları, artık kışın bittiğini, yeşil bitkilerin, renk renk çiçeklerin boy vereceği günlerin geldiğini de müjdeliyormuş. Güneş sesini duyduğu beyaz çiçekli minik kardelene gülümsemiş. Güneş gülümseyince hava da ısınır, öyle değil mi? İşte kardelenin çevresindeki karlar bu yüzden hızla erimeye başlamış. Kısa bir süre sonra, erken uyanan iki küçük çimen kendilerini güneşin altında buluvermişler. Gökyüzündeki güneş onlara gülümsüyormuş. Kardelen de bembeyaz çiçeğiyle güneşi selamlıyormuş. Herkesin özlemle beklediği bahar işte böyle gelmiş
Kış Masalları (Ciltli)
Kış Masalları, ilkbahar, yaz ve sonbahar masallarıyla devam edecek Mevsim Masalları dizisinin ilk kitabı. Her yaştan çocuğun ilgisini çekecek bu masallar uzun ve soğuk kış akşamlarında içinizi ısıtmakla kalmayacak, dostluğun, sevginin, iyi niyetin önemini, kış mevsiminin güzelliğini bir kez daha hatırlatacak. Tarık Demirkanın derlediği Kış Masallarını Feridun Oral çizimleriyle renklendirdi.
Tadımlık
Küçük Çam Ağacı
Hans Christian Andersen
Ormanın birinde minik ve narin bir çam ağacı varmış. Küçük ağacın ormandaki yeri çok güzelmiş. Sere serpe güneşlenebiliyormuş. Çevresindeki öteki çam ağaçları da rahat büyümesi için ona yer bırakıyorlarmış. Rahatı iyi olmasına iyiymiş ama bizim küçük çam ağacının büyük bir sorunu varmış. Bir an önce büyümek istiyormuş. Bu büyüme özlemi yüzünden, sıcacık güneşin, ormanın pırıl pırıl ve temiz havasının tadını bile çıkaramaz olmuş. Küçük çam ağacının çevresinde zaman zaman çocuklar da dolaşırmış. Ormana yaban çileği ya da böğürtlen toplamaya gelen çocuklar, meyvelerini toplar ve ağacın dibine otururlarmış. Bir yandan meyvelerini yer, bir yandan da sohbet ederlermiş.
Şu minik ağaca bakın! Ne kadar güzel!
Küçük çam ağacı bu sözleri duymak bile istemezmiş. Çünkü küçük olmaktan nefret ediyormuş.
Bir yıl sonra, en üstteki dallarının üzerinde yeni dallar çıkmış.
Bir sonraki yıl onların da üzerinde yeni dallar belirmiş..
Çam ağaçlarının bu aşama aşama büyümelerinden ağaçların kaç yaşında olduğunu saymak bile mümkünmüş. Küçük çam ağacı da çevresindeki ağaçların yaşlarını hesaplarmış hep.
Keşke ben de onlar kadar yaşlı olsam, dallarımı o kadar yükseğe uzatabilsem, diye yakınırmış.
O zaman güneşe en yakın ben olurdum. Dallarımın arasında kartallar yuva yapardı. Rüzgâr önce benim tepemi sallardı!
Sürekli böyle yakındığı için de, ne sıcacık güneşin tadını çıkarabilirmiş, ne dallarının arasında uçuşan serçelerin, ne de akşama doğru, ormanın üzerinden süzülerek batan güneşin renklerini yansıtan pembe bulutların.
Kış gelmiş. Orman bembeyaz karlarla kaplanmış. Dallarının üzerinde biriken kar kümeleri minik çam ağacının yükünü artırıyormuş. Zaman zaman ormanın küçük hayvanları çam ağaçlarının arasında dolaşıyorlarmış. Beyaz tavşanlar da geliyorlarmış. Hatta bir keresinde bir tavşan, minik çam ağacının yanındayken, ormandan gelen bir gürültüyle paniğe kapılmış, bir sıçrayışta çam ağacının üzerinden atlayıp kaçmış. Bir tavşanın üzerinden zıplayıvermesi onu çok kızdırmış doğrusu. Yine ne kadar minik olduğunu düşünüp üzülmüş.
İki yıl daha geçmiş, minik çam ağacı biraz daha büyümüş. Artık tavşanlar üzerinden atlayamıyorlarmış. Ama o daha çok büyümek istiyormuş.
Büyümek, büyümek ve sonunda ormandaki en büyük ağaç olmak sevdasındaymış.
Hayatta hep en büyük olanın kazanacağını sanıyormuş.
Bu ormana her güz mevsiminde ellerinde baltalarıyla orman işçileri gelir ve ormandaki en heybetli çam ağaçlarından birkaçını keserlermiş. Bizim küçük çam ağacı da büyümeye devam ederken bunu öğrenmiş. Yine bir güz, orman işçilerinin en büyük ağaçları çatırtılarla devirmelerini korku ve dehşetle izlemiş. Görkemli ağaçlar yere devrildikten sonra işçiler çalışmaya devam etmişler. Ellerindeki keskin baltalarla ağaçların dallarını budamışlar. Heybetli ağaçlar şimdi yerde çırılçıplak yatıyorlarmış. Ardından da tomruk haline gelen ağaçları at arabalarına bağlayıp çeke çeke götürmüşler.
Acaba onları nereye götürüyorlar? diye düşünmüş küçük çam ağacı. Acaba gittikleri yerlerde onları neler bekliyor?
Kafasını dolduran bu soruları baharda uzaklardan gelen göçmen kuşlara da sormuş.
Kırlangıçlar ağaçlar hakkında hiçbir şey duymadıklarını söylemişler.
Ama yaşlı leylek bazı şeyler biliyormuş. Biraz düşündükten sonra:
Ben galiba senin dostlarını gördüm küçük ağaç, demiş, Mısırdan buraya doğru uçarken denizde yeni yelkenli gemiler gördüm. Çok biçimli, dimdik yelken direkleri vardı! Çam ağacından yapılmış olmalıydılar, çünkü yanlarından uçarken etraflarına mis gibi çam kokusu yaydıklarını duydum. Selam da verdim onlara, ama başları çok yukarıda olduğu için beni görmediler. Doğrusu biraz kibirliydiler.
Keşke bu ormanda en uzun ben olsaydım. Şimdi denizleri dolaşıyor olurdum! diye yakınmış yine küçük çam ağacı. Lütfen leylek, biraz daha anlat onları.
O kadar zamanım yok, demiş leylek ve havalanıp gözden kaybolmuş.
Bizce sen şimdi ufaklığının tadını çıkar, diye fısıldamışlar güneş ışınları, bak orman ne kadar güzel, ormanın tadını çıkar, yeşil kırların güzelliğini yaşa Bak bahar geldi, her yandan minicik sürgünler, filizler fışkırıyor, onlar için sevin. Başka bir şey düşünme.
Tatlı rüzgâr geçerken bir öpücük kondurmuş çam ağacına.
Sabah çiyi minik damlacıklarıyla körpe dallarının susuzluğunu gidermiş.
Ama küçük çam ağacı artık kimseyi görmüyor, kimseyi işitmiyormuş.
Noel günleri yaklaştığında orman işçileri yine gelmişler. Çam ormanından bu kez de küçük ağaçları kesmeye başlamışlar. Kesilenler arasında bizim ağaçtan daha küçük olanlar da varmış. Bu küçük çamlar arasından en biçimlilerini ayırmışlar. Ama orman işçileri bu kez, güz mevsiminde yaptıkları gibi baltalarla çamların dallarını budamamışlar. Aksine kestikleri ağaçların dallarını özenle yukarıya doğru toplayıp iplerle bağlamışlar. Ağaçları yerde sürükleyeceklerine, özenle arabalara yüklemişler.
Acaba onları nereye götürüyorlar? diye düşünmüş çam ağacı. Bu kez kestikleri ağaçların boyu aşağı yukarı benimki kadar. Hatta aralarında benden daha küçükleri bile var. Gemi direği olmaz ki onlardan. Acaba ne yapacaklar? Dallarını neden kesmediler? At arabası acaba onları nereye taşıyor?
Biz biliyoruz! Biz biliyoruz! diye cıvıldamış serçeler. Şehre götürüyorlar onları! Biz şehirdeki evlerin pencerelerinden içeriyi görebiliyoruz. O evler o kadar güzel ve o kadar süslü ki! Sen o kadar zevkle süslenmiş evleri rüyanda bile göremezsin. İşte bu ağaçları da evlerin en güzel köşelerine yerleştirmek için hazırlıyorlar. Süsleyip, püsleyip evlerinin baş köşesine koyuyorlar. Altın ve gümüş yaldızlı kâğıtlar, pırıltılı yıldızlar takıyorlar. Hatta dallarında mum bile yakıyorlar! Görsen, bir görsen öyle güzel ki! Öyle güzel ki
Sonra? demiş küçük çam heyecanla, Sonra ne oluyor?
...
Her Güne Bir Masal
Gökyüzüne uzanan bezelyeye tırmanan dede acaba tepede ne görüyor? Tavşanlar neden yazın beyaz, kışın gri kürk giyiyorlar? Denizin suyu neden tuzlu? Eskimolar gökyüzündeki ayı yakalamaya kalkınca neler oluyor? Köylü genci sişman kralı nasıl zayıflatıyor? 1 Ocak'tan başlayıp, 31 Aralık'a kadar her güne bir masal!
Tadımlık
1 Ocak
SAKA KUŞUNUN TAKVİMİ
-İtalyan Masalı-
Küçücük bir saka kuşuydu Yavrukuş. Yuva kuracak kadar da büyümemişti. Bilirsiniz, saka kuşları tembel tembel dallarda tünemeyi hiç sevmezler. O da bütün gün, dallardan bahçe çitlerine, ev çatılarından çalılıklara neşeyle uçardı. Akşam olduğunda da Yavrukuş kendine ağaçlarda bir kovuk arar, orada sabahlardı. Tüylerini kendine yastık yapar, kanatlarını da yorgan gibi üzerine çeker bir güzel uyurdu.
Kış mevsiminin, artık havaların iyice soğuk olduğu günlerinden birinde şans Yavrukuşun yüzüne gülüverdi. Bir pencere pervazının altında boş bir serçe yuvası buldu. Yuva yumuşacık tüylerle döşenmişti.
Yavrukuş hiç düşünmeden yuvaya yerleşti. Annesinin yuvasından uçalı beri, ilk defa böyle sıcak ve sakin bir yuvada uyuyordu.
Gece yarısına doğru evden sesler yükselmeye başladı. Pencerenin camlarından parlak ve renkli ışıklar dışarı süzülüyordu.
Yavrukuş çok korkmuştu. Hemen yuvasından uçup, yakındaki ağacın dallarına kondu ve pencereden ne olup bittiğini görmeye çalıştı.
Odada tavana kadar yükselen bir çam ağacı vardı! Ağacın altına renk renk paketler, oyuncaklar konulmuştu. Çocuklar ağacın etrafında sevinçle koşuyor, oyunlar oynuyorlardı.
Saka kuşu yavrusu, insanların gece yarısı neden bu kadar sevindiklerini anlayamamıştı. Çünkü Yavrukuş daha o yaz yumurtadan çıkmıştı ve bu koca dünyaya dair fazla bir şey bilmiyordu.
O gece, insanlar ışıkları söndürüp yattıktan sonra, çok geç uyuyabildi.
Sabah Yavrukuş dışarda cırlak sesleriyle gürültü yapan serçelerin çığlıklarını duyup uyandı. Yuvadan dışarı uçup şöyle seslendi onlara:
Ne diye bağırıyorsunuz sabah sabah! Gece yarısı insanların gürültüsünden uyuyamadım, şimdi de siz rahat vermiyorsunuz! Neler oluyor?
Ne mi oluyor? diye şaşırdı serçeler. Bugün yeni yılın ilk günü. Herkes neşe içinde. İnsanlar da biz de sevinçle karşılarız yeni gelen yılı.
Yeni yıl mı? O da ne demek?
Ah, yazık sen pek de küçükmüşsün diye güldü serçeler. Yeni yılın ilk günü yılın en güzel günüdür. Bugün artık güneş bize geri gelmeye başlar. Bugün takvimin ilk günüdür. Bugün bir Ocak!
Ocak mı? O da ne oluyor? Peki takvim ne demek?
Anlaşıldı diye dudak büktü serçeler, demek sen yumurtadan çıkalı fazla bir zaman geçmemiş. Takvim bütün bir yılın düzenidir. Bir yıl aylardan oluşur. İlk ay Ocaktır, yani yılın gagasının ucu. Sonra on tane, yani iki ayağının parmakları kadar ay gelir. Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim ve Kasım. Ardından son ay olan Aralık. Ocak nasıl yılın gagasıysa, Aralık da işte yılın kuyruğunun sonudur. Anladın mı Yavrukuş?
Hayır, doğrusunu isterseniz hiç de anlamadım diye iki yana doğru salladı başını Yavrukuş. Bütün söylediklerinizden aklımda kalanlar gaga, iki ayağın parmakları, kuyruk kelimeleri oldu. Diğerleri zor şeyler.
Bana bak! dedi yaşlı serçe, şimdi sen biraz ormanda, kırlarda, tarlalarda uç bakalım. Ama gözlerini dört aç ve çevrene dikkatle bak. Çevrende olup bitenleri izle. Ayın bittiğini duyunca da geri gel. Bak ben de bu evde yaşıyorum. Yuvam işte çatının altındaki boşlukta. Ben sana bir sonraki ayın ne olduğunu anlatırım. Böylece sırayla hepsini öğrenirsin.
Çok güzel fikir diye sevindi Yavrukuş. Ben mutlaka sana geri geleceğim!
Sonra da kanatlarını çırptı ve uçuverdi.
2 Ocak
KARGALARIN KADISI
-İtalyan Masalı-
Çok eski zamanlardan birinde, yaşlı bir tüccar varmış. Napoli yakınlarında oğlu Covanni ve karısı ile birlikte yaşarmış. Covanni çok akıllı ve becerikliymiş. Kuşları da çok severmiş. Ufacık heybesini ekmek kırıntılarıyla, buğday, darı gibi tahıllarla doldurur, bütün gün ormanda kuşlara yem verirmiş. Bir süre sonra kuşlar da Covanniden kendilerine bir zarar gelmeyeceğini anlamış ve onu sevmişler. Bu iyi kalpli çocuğun ellerine, omuzlarına konmaya, yemlerini onun elinden yemeye, sevinçle ona şarkılar söylemeye başlamışlar. Gel zaman git zaman, Covanni kuşların dilini öğrenmiş.
Günlerden bir gün, Covanninin babası uzak bir yola gidecekmiş, oğlunu yanına almış. Yolculuklarının dördüncü gününde baba oğul güvertede denize bakarlarken, yanlarına iki martı konmuş. Martılar çığlık çığlığa bağrışıyorlarmış. Covanni ise derin bir ilgiyle onları dinliyormuş. Babası merak etmiş:
Ne diyor bu martılar?
Çocuk omuzlarını silkmiş ve konuşmak istememiş, ama babasının ısrarı karşısında sonunda duyduklarını söylemiş:
Bu geveze kuşlar saçmalıyor baba. Diyorlar ki, çok yakın bir zamanda şans bana gülecekmiş. Hatta sen gelip benim elime su dökecekmişsin. Annem ise kurulanmam için havlu tutacakmış!
Baba çok kızmış. Oğlunu hırsla itivermiş. Çocuk ise böyle bir şeyi beklemediği için, zaten dalgalar tarafından bir o yana bir bu yana sallanan geminin güvertesinden denize düşmüş.
Deniz çok dalgalı olduğundan çocuğu bulamamışlar.
Ama bir süre sonra bir başka gemi de oradan geçiyormuş. Azgın dalgaların arasında, suyun üzerinde kalmaya çalışan çocuğu görüp kurtarmışlar. Geminin sahibi uzak bir ülkeye gidiyormuş. Orada çocuğu kralın hizmetine vermiş. O günlerde kral çok kederliymiş. Çünkü bir süredir, üç koca kara karga kralın çevresinden ayrılmıyormuş. Ne yapsalar, ne etseler muhafızlar kargaları kovalayamıyor, kralı kargaların gak gak seslerinden kurtaramıyorlarmış. Kargalar gece bile krala rahat vermiyor, yatağının başından bir an olsun ayrılmıyorlarmış.
Covanni kargalarla sohbet etmeye başlamış. Onlara neden krala rahat vermediklerini sormuş. Meğer kargalar kraldan kendilerine kadılık etmesini istiyorlarmış! Üçü de kargalar kralı olmak istiyor, ama kimin kral olacağına karar veremiyorlarmış. Kralın seçeceği karga, kargalar dünyasının kralı olacakmış! Covanni bunu krala anlatmış. Kral kargaların ne istediklerini anlayınca çok sevinmiş. Yeniden yaşama sevincine kavuşmuş, canlanmış. Kargalar içinde en yaşlısını kargalar kralı olarak seçmiş ve kargalar uzaklardaki ülkeleri
Bale Hikayeleri - 5 Dakikalık Masallar
Bale Hikayeleri kitabıyla dans etmeye hazır mısın?
Gösterinin yıldızı Pasaklı, yardımsever Hande ve okula gelen yeni kızın maceraları seni bekliyor.
Bu birbirinden güzel hikayeler, senin gibi küçük balerinleri gülümsetecek!
Uyku Öncesi Hikayeler - 5 Dakikalık Masallar
Dinlendirici beş dakikalık masallarla uykuya hazırlan.
Pijama partisinde çözülmesi gereken bir gizem, keşfedilecek bir bahçe, eğlencelerle dolu sihirli park ve daha birçok şey var. Hepsi de uykudan önce oluyor.
Harika karakterler ve uyku öncesi için yazılmış beş hikâyeden oluşan bu kitapla uyku vakti hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı.
Korsan Hikayeleri - 5 Dakikalık Masallar
Beş Dakikalık Masallar serisiyle heyecan dolu masal saatlerine hazır mısın? Kaptanın külotunu kurtarmaya çalışan Selim ile tanışıp, hayalet korsanlarla yüzleşen Denizci Melis'e katılabilir, bir sürü deniz canavarı keşfedebilirsin.
Minik korsanlar harika resimlerle süslenmiş bu hikâyelere bayılacak.